Çünkü çok iyi biliyor ki, gazetecinin kaleminden dökülen bir haber, objektifinden yansıyan bir görüntü attığı tonlarca bombadan çok daha etkili!
Filistinli gazeteciler ise, canları pahasına da olsa işgali, zulmü ve soykırımı tüm çıplaklığı ile aktarmayı sürdürüyor. Meslektaşlarımız İsrail’in katil bir devlet olduğunu tüm dünyaya göstermek istedikleri için katlediliyor. Bizler bu inançla mesleklerini icra eden ve işgalci İsrail tarafından öldürülen Filistinli gazetecilerin kısılan sesi olacak, zulmü ve soykırımı haykırmaya devam edeceğiz.
MESLEKTAŞLARIMIZIN BAYRAĞINI BİZ TAŞIYORUZ!
Ortadoğu’nun en demokratik, en gelişmiş ve basına en fazla özgürlük veren ülkesi… Bu yalanlarla dolu cümle, uluslararası basının yıllardır manşetlerinden, köşelerinden düşmeyen ve bir o kadar da iki yüzlü bir ifade. 2000 yılından 2023’e kadar 55, son savaşta da neredeyse 100 gazeteciyi katleden bir ülke için kör göze parmak sokarcasına bir yalan hem de… Gelin bu yalanlarla dolu illüzyona biraz daha yakından bakalım.
ULUSLARARASI BASIN VİCDAN SINAVINI KAYBETTİ
7 Ekim’den sonra Türkiye’den yaklaşık 100 gazeteci, Gazze’ye girme ihtimali olmadığı için işgal altındaki Filistin topraklarında savaşı takip etmeye başladı. Ben de o gazetecilerden biri olarak hem Gazze’de hem de işgal altındaki topraklarda yaşanan soykırımı adım adım izledim. Her ne kadar gazetecilere basın özgürlüğü sağlıyor gibi görünse de İsrail, medyayı sıklıkla propagandasını dünyaya aktaracak araç olarak kullanıyor. Öyle ki 2 ayı aşkın süredir Gazze Şeridi’ne tonlarca bomba atan, binlerce sivili katleden işgalciler; Gazze tarafından gönderilen ve etkisi oldukça düşük füzeler ile tüm dünyaya İsrail’in ne kadar güvensiz ve ne kadar ciddi bir saldırı altında olduğunu anlatmaya çalıştı. Uluslararası basın da buna çanak tuttu ama bölgedeki vicdan sınavını ne yazık ki kaybetti.
SON NEFESİMİZE KADAR…
Yabancı basın taraflı yayınlarıyla kimi zaman pes dedirtecek işlere imza atsa da Türk basını bölgede gerçekleri anlatmaya, gördüklerini an be an aktarmaya devam etti. Bu süreçte Türk basını İsrail tarafından ciddi baskılara, tehditlere ve tacizlere de maruz kaldı. Bir gazeteci olarak ben de bölgede kimi zaman saatlerce sınır kapısında tutuldum, kimi zaman hakarete uğradım. Bardağı taşıran son damla ise askerlerin bana karşı silahlarını doğrultması oldu. Hukukun sadece İsrail vatandaşları yararına işletildiği bir ülkede ciddi ölüm tehlikesi altında Filistinlilerin yaşadıklarını aktarmaya çalıştık.
GAZETECİNİN EN BÜYÜK İMTİHANI
Bölgeye giden her gazeteci bir anlamda ölümü de göze alıyor. Bu kanaatle çalışma yapsak da neredeyse her gün gazeteci meslektaşlarımız ve aileleri hedef alındı gerek Gazze’de gerekse Lübnan’da. Aynı zamanda olay yerine bu kadar yakın olup, bu kadar ulaşamaz olmak bir gazetecinin en büyük imtihanı olsa gerek. Her gün gözümüzün önünde düşen bombalar ve yıkılan hayatları kayıt altına alırken bir yandan da kendime şu sözü verdiğimi hatırlıyorum: Onlar, gazetecileri öldürerek gerçekleri susturabileceklerini sanıyorlar ancak yanıldıkları bir şey var; o da bayrağı asla düşürmeyeceğiz. Meslektaşlarımızın uğruna canlarını feda ettiği gerçekleri, bizler de son nefesimize kadar aktarmaya devam edeceğiz.
BM VE GÜVENLİK KONSEYİ NEDEN SUSKUN?
Dünya genelinde 192 BM üyesi ülke, savaş ve sıcak çatışma yaşanan bölgelerde gazetecilerin korunmasını uluslararası kanunlarla tahahhüt ediyor. BM’nin dünyanın dört bir tarafında gazetecilerin hukukunu koruma altına almışken, Filistin topraklarında yaşananlara karşı sessiz kalması ve hiçbir şekilde harekete geçmemesi tepkilere sebep oluyor.
1948’den beri işgalci İsrail’in zulmüne ve baskısına maruz kalan Filistin halkı tam 75 yıldır dünya devletleri ve yeryüzünde adaleti ve güveni tesis edeceği iddiası ile kurulan Birleşmiş Milletler tarafından yalnız bırakıldı. Özellikle 7 Ekim’den sonra Gazze’de yaşanan soykırım, İsrail eliyle insanlığın katledilmesi, buna tepki gösteren halkların sokağa dökülmesine rağmen karar vericilerin sergilediği duyarsız yaklaşım büyük tepki çekiyor.
Özellikle devlet terörü işleyen İsrail’in yaşananları dünyaya duyurmaya çalışan gazetecileri de hedef alması ve Gazze Şeridi’nde öldürdüğü gazetecilerin sayısının İkinci Dünya Savaşı’ndan (1939-1945), Vietnam Savaşı’ndan (1955-1975) ve Kore Savaşı’ndan (1950-1953) fazla olması İsrail’in savaş suçu işlediğinin açık göstergesi olarak ifade ediliyor.
Küresel insani sistemin daha adil olması ve etkili bir şekilde çalışabilmesi için bir araya gelen bu devletler, dünyanın gözü önünde yaşanan soykırıma karşı somut bir adım atmadığı ve bölgedeki gazetecilerin güvenliğinin sağlanması amacı ile herhangi bir girişimde bulunmadığı, hatta devletlerin İsrail’e karşı destek açıklamalarında bulunduğu görülüyor.
Son iki aydır ekranların önünde şahit olunanlar, insani değerlerin unutulduğu ve uluslararası standartların tarafgir şekilde belirlendiğinin kanıtı niteliğindedir. Acaba ‘Hangi tablo insanlığı, unutulan değerleri ve uluslararası standartları BM ve Güvenlik Konseyi’ne hatırlatacak?’ ve dünya halklarının özgür haber alma hakkı, gazetecilerin görevlerini özgürce yerine getirebilmeleri ve yaşam haklarının korunması için görevlerinin başına dönecekler, merak konusu!
KAYNAK: GAZZETE