Sosyal medyada dolaşan videoları, yaptığı açıklamalar ve tarzıyla dillerden düşmeyen ünlü rock yıldızı Teoman, yalnızca milyonların sevdiği ve birçoğunu ezbere bildiği şarkılarıyla konuşulmuyor. Ünlü sanatçı gerek siyaset gerek sanat hakkında yaptığı yorumlarla gündemde kendine sık sık yer buluyor.
Yakın tarihte T24’ten Cansu Çamlıbel’e verdiği röportajda, “Geleceğin tek başkan adayı İmamoğlu; Beştepe’den hiç davet gelmedi ama gelirse giderim” ifadeleriyle gündemdeki yerini koruyan Teoman, bu kez de OT TV’ye konuştu. Yeni kitabı üzerine açıklamalar yapan Teoman, politik doğruculuk, Kürt meselesi, muhafazakârlık ve modernlik üzerine düşüncelerini açıkladı ve gündemdeki yerini korudu.
“Benim ailemin yarısı muhafazakâr”
Ailesinin muhafazakâr olduğunu, Boğaziçi’nin kendisine muhafazakarlığı öğrettiğini söyleyen Teoman, bunlara karşı “kendisi” olmayı sürdürdüğünü söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
“Zaten benim ailemin yarısı muhafazakâr diye tarif edebilirim. Ama aynı zamanda Boğaziçi bize muhafazakarlığı öğretti, başörtü sorununu öğretti. Bu tip durumlarda ben de hep oldum, Cumartesi Anneleri için susmadım, elimden geldiğince sorunlara ses çıkardım. Benim pozisyonumu yanlış belirtiyorlar, Teoman ‘rockçı’ deyip ait olmadığım bir yere itiyorlar. Ben ise bunun tersine hareket ediyorum. “
“90’larda Kürt meselesinde de konuştum”
İnsanların zihnindeki ve tanınanın dışındaki bir “Teoman” olduğunu söyleyen ünlü sanatçı, “Ben sürekli belirtilen Teoman’ın tersine hareketler yapıyorum. Yani 90’larda Kürt meselesinde de konuşuyordum. Ben yeni çıktığım zamanlarda nevrozlarda çalıyordum. Başörtülülerin haklarını savunuyordum, muhafazakarların ikinci sınıf olmadığını savunuyordum. O aşırı modern bakış açısının yoğun olduğu 90’larda vicdanen doğru yerde olmaya çalışıyordum” diye konuştu.
Politik doğruculuk, “cüce” değil “küçük insan” mı?
Politik doğruculuk konusunda da konuşan Teoman şunları söyledi: “Türkiye’de de son zamanlarda yaygınlık kazanmaya başladı politik doğruculuk. Artık doğru davalar öyle bir yanlış yere çekiliyor ki. Bu durum herkesi uzaklaştırıyor ve o doğru dava gücünü yitiriyor aslında. Başka haksız durumlar çıkarıyor ortaya.
İnsanların temelde iyi olduğunu değil genelde kötücül tarafların da olduğunu varsayarsak onu kullanıyorlar, onu bir silaha dönüştürüyorlar. Bütün dünyada geçerli bu. Yani mizahı öldürüyor bu. Ben özellikle aslında burada romanda political correctness tersi şeyler kullandım. Şıllık diyor, kadın düşmanı diyor. Ben öyle birisi değilimdir öyle birisi olarak anılmak da istemem zaten. Kendi iç konuşmalarımızda, gay arkadaşlarla ibne de deriz biz. Ben zaten homofobik de değilim, yanlarında oluyorum ama bir zahmet kendime moruk diyeyim, cüceye cüce diyelim.”
“Batı illaki mükemmel değildir”
Türkiye’de zenginleşme ile taklitçilik arasındaki ilişkiye de değinen Teoman, “Benim için Türkiye’deki zenginlerin taklitçi yönelimleri hep sorun oldu. Zaten Türkiye zenginleştikçe illaki bir batılı kompleksiyle bir tarafa doğru gidiyor. Yani çocuk piyano çalmasın demiyorum. Piyano elbette güzel ama arabeske bile Arap’a benzer diyorlar, ırkçılar. Ben bu üst seviyelere konan her şeye bundan dolayı aşırı sahtekarca bakıyorum. Böyle kendini İsveçli gibi hissedip davranmaya çalışıyorsun ama sen Türk’sün. Tamam, Batılı şeylerin elbette olacak. Ama sen neden Aşık Veysel’i aşağı görüyorsun. Batı illaki mükemmel değildir” diye konuştu.
“Spotify’a günde kaç şarkı ekleniyor biliyor musun?”
Teoman müzik platformlarıyla ilgili düşüncelerini ise “Geçen bir arkadaşımla karşılaştık. ‘Ne yapıyorsun’ dedi. ‘Yine hiç kimsenin dinlemeyeceği şarkılar yazıyorum’ dedim. Bu Spotify dünyası çok büyük bir kısıtlama yaratıyor. Spotify’a günde kaç şarkı ekleniyor biliyor musun? 100.000 şarkı ekleniyor günde bu. Yani kısaca bizim dönemimizdeki kültürün artık bir önemi yok, tüm kültür dünyası şu an telefondan dönüyor. Ben bundan yakınıyor değilim artık. Zamanın ruhuyla savaşamazsın, kabulleneceksin ve üretmeye devam edeceksin” ifadeleriyle açıkladı.
“Kendimi odamda yetiştirdim”
Teoman çocukluğuyla ilgili “Kendimi odamda yetiştirdim. Çocukluğumdan beri öyleyim. O zamanlar Türkiye’de en azından benim ortamımda zevk alınacak hiçbir şey yoktu. Ben de kendimi odama kapadım, kitaplara daldım. Hafta sonları filmlere gittim. Bu hala devam ediyor. Artık eskisi kadar roman okumuyorum. Hatta çok az film seyrediyorum. Ama romanlara filmlere kanan benim gibi birisi için gündelik hayat sıkıcı. Romanlar o kadar rafine ki, gündelik hayatta o serüven ve derinlik yok” diye konuştu.
“Şairlere gençliğimden beri çok sevgi saygı duydum”
Şiir ve şairle ilgili de konuşan Teoman, “Şairlere gençliğimden beri çok sevgi saygı duydum, hala da duyuyorum. Özellikle de onların bu işi ekonomik nedenlerle değil içten gelen bir ateşle yapmaları bana onlara karşı çok saygı duymama neden oldu. Benim yaptığım işin eninde sonunda ekonomik karşılığı var. Şairlerin yok ama buna kafayı takmış adamlar. Orhan Veli’yi okuduğum zaman ne kadar meşakkatli bir dönem geçirdiğini, parasızlığın ne demek olduğunu görüyorsun ama sanatına verdiği şeyi görünce gerçek sanatçı bunlar diyorum” ifadelerini konuştu.
“Abi yapmayın ya, bize bunu yutturamazsınız”
Teoman, konuşmasını şu ifadelerle bitirdi: “Plastik sanatlar ve görsel sanatlarda eserler veren birçok arkadaşım var fakat o dünyada beni rahatsız eden saçmalıklar mevcut. Muzun bir plastik bantla yapıştırılıp, abi yapmayın ya. Bu konularda uzman değilim ama bu zengin s**mek oluyor. Bu tuzlu su metni de aynı. Kadın işte vapurdayken suya bakıyor, düşüne düşüne de bunu düşünüyor ve sonra metni yazıyor. O metni o kadar anlaşılmaz yazıyor ki okurken ya bu çok yüksek bir şey deyip anlamıyorsun. Yapmayın, bize bunu yutturamazsınız.”